HEKİMİN AKDİ SORUMLULUĞU:
Sözleşmesel (akdi) sorumluluk meydana gelebilmesi için taraflar arasında bir sözleşme iradesinin mevcut olması, yani tarafların birbirlerinin iradelerinin örtüştüğü bir sözleşmenin olması ve bu sözleşmeye aykırı davranılması, bu aykırılık sonucunda ortaya zararın çıkması ve zarar ile aykırılığın arasında uygun illiyet bağının bulunması gerekir. Hekimin akdi sorumluluğunun söz konusu olabilmesi için öncelikle hekimin hasta ile arasında açık ya da örtülü bir sözleşme ilişkisi olması ve bu sözleşmenin hekim tarafından ihlal edilmesi yani hekimin üstlendiği teşhis ve tedavi taahhüdüne olumlu ya da olumsuz bir davranışla aykırı hareket etmesi gerekmektedir.[1] Hekimin aykırı davranışı sonucunda ortaya bir maddi veya manevi (ruhsal-psişik) bir zararın ortaya çıkması ve bu zarar neticesinde hekimin kusurlu olması gerekmektedir. Hekimin kusuru; tedavi yükümlülüğünün kendisine yüklediği yükümlülükleri kasten veya ihmal ile ihlal etmiş olmasından kaynaklanmaktadır.[2] Yukarıda bahsetmiş olduğumuz şartlar aslında Türk Borçlar Kanunu 114. Maddesinin sözleşmeden doğan zararlarda haksız fiil şartlarının aranacağını söylemesinden kaynaklanmaktadır. Hekim ancak kusur tıbbi faaliyetin uygun sonucu olan zararlardan sorumludur. Eğer hekimin kusurlu davranışı zararın uygun sebebi olarak nitelendirilemiyorsa, yani hekimin kusurlu davranışı hastaya verilen zarar arasında uygun illiyet bağı yoksa, hekim açısından bir tazmin sorumluluğu doğmaz.[3] Hekim ile hasta arasında açık veya kapalı bir şekilde kurulmuş sözleşme ilişkisi yoksa burada dikkat edilmesi gereken şey, Türk Borçlar Kanununda düzenlenen genel haksız fiil sorumluluğunun uygulama bulacağıdır. Ancak gene olarak, hekim ile hasta arasındaki ilişkide sözleşmesel bir akit bulunacaktır ve sorumluluk bu akdin hukuki mahiyetine göre belirlenecektir. Bu sözleşmelerin diğer sözleşmelerden farkı işgörme sözleşmelerinde olduğu gibi sıkı bir karşılıklı güven ilişkisine dayanmasıdır. Temel olarak hasta haklarına bakıldığında; hastanın dilediği gibi hekimi veya tedavi olacağı kurumu seçebilmesi, gerektiğinde detaylıca bilgi isteyebilmesi, hastanın aydınlatılması; hekiminde dilediğinde hiçbir makam ve merciinin iznine bağlı olmaksızın mesleki bilgileri doğrultusu ve sınırları içerisinde hastaya müdahale edebilmesi aradaki sıkı güven ilişkisini açıklar niteliktedir. Doktrinde hasta hekim arasındaki ilişkinin bir işgörme edimi içerisinde olduğu genel olarak kabul görmekteyse de bu sözleşmenin hizmet, eser ya da vekalet sözleşmesi mi olduğu tartışmalıdır. Eğer hizmet sözleşmesi olarak değerlendirilirse hekimin belirli veya belirli olmayan süre içerisinde hastaya bağımlı olarak çalışması ve elinden gelen gayret ve çabayı göstermesi yeterli olacaktır. Ancak hizmet sözleşmesinin bağımlılık unsuru hekimin gerektiğinde hiçbir makam mercii veya hastanın izni olmaksızın hastanın menfaati ve sağlığı için müdahale edebilmeye hakkının bulunması genel olarak aradaki ilişkinin hizmet sözleşmesi olmadığını göstermektedir. Ayrıca hizmet sözleşmesinde işçinin elinden gelen en iyi durumu, kendisinden beklenen dikkat ve özen borcunu yerine getirmesi şartıyla, olumlu ve ya olumsuz sonucu ortaya çıkarması borcundan kurtulması için yeterli olacakken hasta hekim arasındaki sözleşmenin ruhu bu şartı bertaraf edecek niteliktedir. Eğer bu sözleşmenin eser sözleşmesi mahiyetinde olduğunu kabul edersek, eser sözleşmesinin yüklenici tarafından objektif esaslı unsuru olan belirli bir sonucu ortaya çıkarma gündeme gelecektir. Yani aradaki sözleşmenin eser sözleşmesi olması halinde; sözleşmede tarafların işbu eser için belirlediği şartlarla yüklenicinin ortaya çıkardığı eserin örtüşmesi gerekecektir. Bu yüzden eser sözleşmeleri mahiyeti gereği katı şartlara bağlanan objektif sözleşmelerdir. Eğer aradaki sözleşme eser sözleşmesi olarak kabul edilirse hekimin hukuki sorumluluğunun sınırları genişleyecektir. Hasta- hekim arasındaki sözleşmenin eser sözleşmesi kabul edilebilmesi için Türk Borçlar Kanunu madde 19 hükmüne göre tarafların gerçek iradelerinin incelenmesi ve eser sözleşmesinin objektif esaslı unsurlarını içermesi halinde ancak böyle kabul edilmesi gerekir. Uygulamada ve yargı kararlarında genelde estetik ve plastik cerrahi uygulamalarında; belirlenen bir ücret karşılığı taahhüt edilen sonuca göre arada eser sözleşmesi olduğu kabul edilmektedir. Genel olarak hasta ile hekim arasındaki sözleşmenin bir vekalet ilişkisine dayandığı kabul edilmektedir. Vekalet sözleşmesi, vekilin vekalet verenin bir işini görmeyi veya işlemini yapmayı üstlendiği sözleşmedir. Burada önemli olan nokta ise; vekalet akdinde başarılı olup olmamanın sorumluluğunun eser sözleşmesine göre belirgin olarak daha dar bir şekilde tutmasıdır.


Yorumlar
Yorum Gönder