DİNSİZLERİN SANATI (!)
Yüzyıllar
boyu tartışılmış olan ve hala süregelen bir tartışmayı içinde barındıran bu
konu derin bir inceleme konusudur. Temel anlamda ilk bakışta Türk tarihi ele
alındığında görülen; sanatın ve sanatsal
faaliyetlerin tümüyle olmasa da büyük bir ölçüde geri plana atıldığı hatta kimi
dönemlerde yasaklandığıdır. Peki bu tutum islamdan mı, yöneticilerden mi
kaynaklanmaktadır ? Bakıldığı zaman islamın en temel öğretisi olan kuran sanat
karşısında açık ve net bir şekilde yasaklayıcı tavır sergilememiştir. Ancak
heykel ve resim gibi ilk akla gelen sanat alanları için önde gelen din
alimlerinin kesin ve sert fetvaları mevcuttur. Müzik yönüyle ise heykel ve
resim kadar olmasa da belirli düsturlar konularak sınırlamalar getirilmiştir.
Tiyatro içinde aynı şeyleri söylemek mümkündür. Nitekim Osmanlı’dan kalan ve
kadın oyuncuların sahneye çıkması doğru bulunmadığı için kadın kılığına girmiş
erkek anlamına gelen ‘zenne’ kelimesi bunun en büyük örneklerindendir.
Esas değinmek istediğim tüm bu uzun
tartışmaları yeniden dillendirmek değil, aksine bu tartışmalarda söz sahibi
olmak için kendisinde yeterli donanım bulamayan kişilerin bu
Sanât arapça kökenli bir kelime olup esas itibariyle ‘hüner, ustalık’
anlamını taşımaktadır. Türkçeleşmiş olarak sanat ise ‘Bir
duygu, tasarı, güzellik vb.nin anlatımında kullanılan yöntemlerin tamamı veya
bu anlatım sonucunda ortaya çıkan üstün yaratıcılık’ anlamına gelir. Terminolojisi her ne kadar anlamamız
için yeterli olsa da sanat için farklı düşünürler tarafından farklı tanımlar
yapılmıştır. Örneğin "hayatın anlamsızlığı, insanı kendi anlamlarını
yaratmaya zorlar." der Stanley Kubrick. Yahut, anlamsız hayat döngüsünde
anlam yaratma çabasından da vazgeçip ölüm her nasıl zorunlu ve muhakkaksa,
yaşamda bir o kadar zorunlu ve muhakkaktır anlayışıyla bu hayatı yaşanılabilir
kılma telaşıdır, denilebilir.
Peki bu sanat her dalıyla hayatın
içine dahil olmuşken ondan uzak kalmak ne kadar mümkündür. İnsan içinde ki iyi
yahut kötü tüm duygularını yansıtma ihtiyacı duyar. Bir yönüyle sanat ruhun
boşaltım sistemidir de diyebiliriz. Durum böyleyken kişi hislerini takip eder
ve ortaya koyduğu çalışmalarına eser adını verir. Bu eserler bireyin hayatından
kesitleri yansıttığı, onun gözünden dünyayı bizlere gösterdiği gibi bizim bakış
açımıza da katkı sağlar. Bütünüyle bir doğruluk barındırmaz sanat. Keskin
çizgileri yoktur. ‘Bu yanlış bir sanattır’ veya ‘sanatın en doğrusu böyledir’
diyemezsiniz. En cazip yanlarından biri de budur sanatın. Size kendiniz olma
fırsatını sunar. İçinize dönebilmenize ve kendinizi dinlemenize yardımcı olur.
Her fikir kendi yönü ve yöntemini
aksettirir ancak kaleme elim değmişken kendi fikrimi paylaşma cüretinde bulunuyorum.
İnsan sanattan ayrılmakla kendisinden ayrılır, insanlığını yitirir bir nevi.
Hakkın olanı savunmak istersen sanat bir yol olur, derdini dökmek istersen
sırdaş, öfkeni kusmak istersen erdemli bir dost olur, zihnini boşaltmak istersen
yoldaş. Tüm bunları insana sunabilen yegâne şey sanattır. Sanat yargılamaz,
yadırgamaz ve yalanlamaz insanı. Huzur aramak istersen müziğin ellerine
bırakırsın kendini. Yaşamadan öğrenmek istersen acıların hissettirdiğini,
sahneye çıkar sanat. Bir tek yere bakarak birden fazla şey düşünmek istersen
tablo tablo önüne serilir. Sen susmak istersin suskunluğun filmini çeker sana.
Bir insan yaratamazsın bunu bilirsin, ama yaratılanı tasvir etmek istersen
imdadına sanat koşar. Sükunet ararsın, satır satır yanına oturur yüreğindeki
mahallenin sakini olur. Bunlar sanatın konuşma şeklidir. İçinden gelir ve içine
gider. Sanat insanoğlunun en büyük sihridir.
Tüm tartışmalardan ari bir gerçek
var ortada, kalbinin derinliklerinden gelen hiçbir duygu mahkumiyet kabul etmez.
İnanmak buna engel değildir, aksine gerçekten inanmak en büyük sanatıdır aklın.
İki duvar arasına sıkışmak yerine duvarlarını süsle arada kalmışlığının, sanat
bir kapı vermez sana, ama kendi kapını çizmende bir sanattır.




Yorumlar
Yorum Gönder