İnançların ve Dinlerin İnsan Davranışları Üzerindeki Etkileri
İnanç, mana itibariyle inanılan şey, itikat, iman, bir insana duyulan güven ya da herhangi bir ideolojiye inanma gibi anlamlara gelmektedir.
İnanç
kelimesinin anlaşılması ve idrak edilmesi zor ve soyut bir kavramdır. İnsanlar
arasında inanç kelimesi geçtiğinde, akıllarına gelen ilk şey din oluyor. Çünkü
bu kavram dine göre daha soyuttur. Bu meseleden ele aldığımızda inanç dinin
olmazsa olmaz kavramlarından biridir. Dinler dünyasında inanç olmadan hiçbir
dinin takipçisi olmaz.
Mesela Tanrı’nın varlığından çoğu kimse emin değildir. Dokunamadığımız şeylerin varlığından emin olamıyoruz. Burada devreye İnanç kelimesi giriyor ve din-inanç ilişkisini tamamlıyor.
Din; İnsanların kutsal saydıkları Tanrılara ya
da başka varlıklara tapınma ve bununla birlikte o dinin getirdikleri kanun ve
yasalara uydukları gizemli olgulardır.
Benjamin
Costant dinin insan hayatındaki yerini bu şekilde açıklıyor; “Din hissi, insan
tabiatına öyle yerleştirilmiştir ki insan deyince, akla din gelmemesine imkân
yoktur.” Der.
Yani din ve inanç insanoğlunun varlığından beri süre
gelen kendine yer edinmiş önemli kavramlardır.
İnançların ve dinlerin insan davranışları ve düşünceleri
üzerinde çok büyük etkilerini örneklerle kısaca bakalım.
Bu çok önemli bir konu çünkü medeniyetlerin,
kültürlerin, tarihin ve dillerin oluşumunda en büyük rol payı inançlar ve
dinlerindir. Bugün dünyanın neresine giderseniz gidin inançların toplumlar
üzerindeki etkisini gündelik yaşamlarına kadar görebilirsiniz. Bu yüzden bir
toplumu daha iyi anlayabilmek için inandıkları dinin öğretilerine bak lazım. Bu
bilgi size ortalama insanların genel ortak düşüncelerini gösterebilir. Elbette
istisnalar vardır.
Dinlerin olumlu ve olumsuz insanlar üzerinde ki
etkilerine baktığınızda bunlardan en marjinal ve tarih boyunca savaşlara
sebebiyet veren düşünce, kendilerinden olmayanları ötekileştirip, küçük görme,
aşağılama ve yok sayma gibi durumlardır.
Bu düşünce
ortalama her dinde mevcuttur. Kendinden
olmayanı inançsız ya da saptırılmış olarak görülür. Ve kendi doğrularına göre
kendi dinlerinde ki inandıkları cehenneme kolayca gönderilebilir.
Elbette o dinin erbabı olanlar bu dediklerimi direk bu
şeklide asla ifade etmezler. Ancak onların bilinç dışı ve bilinçaltı
eylemlerinde bunu hissedebilirsiniz.
Mesela Museviliğin bazı mezheplerinde kendilerinin
dışında diğer insanların malları, canları kendilerine helal ve hizmet etmek
için yaratılmıştır anlayışına sahiptirler. Onlar dışındaki hiç kimsenin bir
önemi ve ehemmiyeti yoktur. Hatta Amerika Birleşik Devletlerinde dışa kapalı
bir grup olan Ortodoks Yahudiler, İsrail Devletinin uyguladığı bazı seküler
yasalar için de kendi halklarını ötekileştirdiklerini biliyoruz.
Müslümanlıkta bazı dini gruplarında da aynı düşünce
mevcuttur. İslam dini dışındaki inançları saptırılmış ya da değiştirilmiş
olarak ele alınır bundan dolayı kendilerini ayrıcalıklı olarak görüyorlar. Bu
düşünceden dolayı kendilerinden olmayanları kâfir ve ya ötekiler diye
ayırabiliyorlar.
Mesela ülkemizde
ki Müslümanları ele aldığımızda Türkçe dilindeki “Gâvur” ya da sünnetsiz, gibi
sözcüklerin Müslüman olmayanlar dışında insanları ayrıştırıcı ve aşağılayıcı
söylemlerin olduğunu görebiliyoruz. Bu tür inançların insanları kolay bir
şekilde birbirinden ayrıştırdığı aşikâr.
Hristiyanlıkta ki hazreti İsa’nın çarmıha gelmesi diğer
Hristiyanların günahına kefaret olarak inanılması bundan dolayı ona
inanmayanların günahkâr olduğu bilinir. Aynı şekilde gördüğümüz gibi bütün
dinlerin ortak noktalarından kendinden olmayanları çok kolay bir şekilde
ayrıştırılıyor.
Bu yanlışlar maalesef insanlar tarafından dinleri yanlış
anlayıp kendi çıkarları doğrultusunda yorumlamanın sonucudur. Elbette hiçbir
inancı, dini tamamen kötüleyip yargılayamayız.
Ancak bu tür düşünceler cahil ve kötü niyetli insanlar
tarafından kullanılıp çok ciddi kötü şeylere sebebiyet verebiliyor. Maalesef
bir sürü örneğini dünyanın farklı coğrafyalarında din adı altında yapılan
zulümlere şahit oluyoruz.
Öte taraftan olumlu yönlerine baktığımızda toplumları kontrol altına alabilmek ve insanların manevi ihtiyaçlarını gidermek için din ve Tanrı inancı çok önemli bir misyona sahiptir. İnsanların kurdukları sistemler insanları hiçbir zaman tam manasıyla kontrol altına alamaz. Bu yüzden insanın kalbinde görünmeyen bir varlığın var olması ve sürekli o kişiyi izleme hissi bireyde daha vicdanlı ve kontrolcü davranışlar sergilemeye iteler. Bu da toplumun huzuru ve kuralları için önemli bir etkendir.
Bir diğer alanda sanat ve mimaride din ve inancın çok
büyük etkisini özellikle Roma ya gittiğinizde iliklerinize kadar hissedip göre
biliyorsunuz. Tanrı için yapılmış mabetlerin muhteşemliği sizi kendinizden
geçiriyor. Böyle güzel sanat eserlerini izlerken iyi ki de yapılmış diyorsunuz.
İnsanlığın mirası olan sanat eserlerinin temelinde Tanrı
ve İnanç’ın etkisi olağanüstü.
Tabi bu eserleri gördüğünüzde içinizden keşke insanoğlu
Tanrılar için sanata verdikleri özeni, insanlığın huzuru için de uğraşsaydı
demiyor değilsiniz.
Bir sanatsever biri olarak her ne kadar inanç ve din algılamalarında hatalar olmuşsa da sonuçları güzel şeylere de vesile olmuştur deyip burada noktalamak istiyorum.
Temennim bütün insanlık için inançların ve dinlerin üstünde bir barış ve hoşgörünün olmasıdır.


Yorumlar
Yorum Gönder