Ruhun Anüsü

 

Bir dost sohbetinde dile gelen bir konu, olaylara bakış açımı bambaşka bir yöne çevirdi. Bu farkındalığın tadını yazıya dökmek ve bu içsel serüvenin hiç bitmemesini dilemek istedim.

Marjinal söylemleri, zaman zaman keskin mantığıyla harmanlanmış fikirleriyle her meseleye farklı bir pencereden bakmayı bilen bu dostum, karmaşık durumlarda özgün ve düşündürücü çözümler üretme konusunda gerçekten usta. Eğitimin ve bilimin çevresinde dönmeyi seven bu insanla sohbet ederken, kendinizi bir anda siyaset, edebiyat, din ve bilimin sınırlarında gezinirken buluyorsunuz.

Benim materyalist yönüm, bu sohbetleri bir tür entelektüel ziyafet gibi görmeme neden oluyor. Onunla konuşmayı, boş vakitlerimde dört gözle bekliyorum. Çünkü her buluşma, zihnimde yeni pencereler açıyor. Bu süreçte kendimde daha önce fark etmediğim bir yönü keşfettim: Bilgiyle yoğrulmuş insanlara karşı bir zayıflığım var. Onların yaşam biçimleri, inançları, fikirleri bana ne kadar zıt olursa olsun; bilgelikleri karşısında tüm farklılıkları siliniyor, geriye sadece hayranlık kalıyor.

Kitaplara ve kitap gibi insanlara saygı duymanın, insan olmanın en incelikli erdemlerinden biri olduğuna inanıyorum.

Sıradanlıkla yetinmek, gündelik meseleler etrafında dönüp durmak — Nuri dostumun dediği gibi — evrimin laboratuvarındaki “denek” olmaya benziyor. Nasıl ki bilim, hayvanlar üzerinde deneyler yaparak ilerliyorsa; düşünmeyen, sorgulamayan insan da kendi gelişiminden bihaber bir denek gibidir. Bu ise hem acıklı hem de öğretici bir durumdur.   



Bir gün sohbetimizde bana, “Sence vücudun en önemli organı hangisidir?” diye sordu. Hiç düşünmeden, “Beyin” ya da “Kalp,” dedim. Gülümseyerek, “Anüs,” dediğinde önce kahkahayı patlattım. Ancak açıklamasını duyunca, sözler boğazıma düğümlendi.

Gerçekten de, vücudun en hayati noktası belki de anüstür. Çünkü en seçkin, en lezzetli yiyecekleri bile yeseniz; eğer beden onları sindiremez ve dışarı atamazsa, ölüm kaçınılmaz olur. Anüsün görevi, bedenin kendini zehirlemesine engel olmaktır.

Bu düşünce, ilk anda absürt gelse de, üzerinde biraz durunca şaşırtıcı bir hakikat içeriyor. Ve işte o anda kendime şu soruyu sordum:

“Eğer bedenin anüsü varsa, ruhun anüsü nerede?”

İnsan, her gün sayısız fikir, bilgi, duygu ve inançla besleniyor. Kimi ruhu zenginleştiriyor, kimi zehirliyor. Eğer bu toksinleri dışarı atmazsak, ruh çürümeye başlar. Tıpkı bedende olduğu gibi, ruhun da arınmaya ihtiyacı vardır.

O hâlde sormalıyız:
Ruhun anüsü nedir?
Hangi kapıdan atarız bize zarar veren düşünceleri?
Hangi filtreyle arındırırız benliğimizi?

Cevabı belki herkes için farklıdır.
Ama hakikat şu ki;
Arınmayan bir ruh, sindirilmeyen bir bilgi kadar öldürücüdür.

Yorumlar

Popüler Yayınlar